bugün

entry'ler (941)

experimental

(bkz: tutuşamayanlar/#40657384)

tutuşamayanlar

Yeni romanım, hatırlayan kalmamıştır ama 6 sene önce uludağ sözlük'ün söykü dergisinde küllenmişti ilk...

Basın Bülteni:

insanı sarsan, sarstıkça sadeleştiren, “fazla farkındalıklı”, hayli sürükleyici bir roman…

Barış Efendioğlu’nun “farkındalığıyla çirkinleşenlere” ithaf ettiği yeni romanı Tutuşamayanlar
Yitik Ülke Yayınları tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlandı. “Neden Evlenmedim” ve “Gelmeyen Pazartesi” romanlarındaki samimi ve eğlenceli anlatımıyla dikkat çeken Barış Efendioğlu, üçüncü romanı Tutuşamayanlar’da okurlarına bu kez sarsıcı bir okuma deneyimi vaad ediyor.

Tutunmaya değil, tutuşmaya çalışanların hikâyesi

Bir kış günü Galata’da yaşadığı ayrılıkla sarsılan plak koleksiyoncusu Timur, Bunalımlar Grubu’nun 45’liğini ararken yolu, Beyoğlu’nda bir sahaf dükkânının sahibi Tahir ile kesişir. Eski plaklar, eski kitaplar ve Tutuşamayanlar arasında oynanan oyundan habersiz olan Timur kendini okundukça yeniden yaşanan gizemli bir hikâyenin içinde bulur.

Nesiller arası bir acı ve ayrılık alışverişi niteliğindeki romanda Efendioğlu, tutunmaya değil tutuşmaya kararlı nesillerin sevme, varolma ve acı çekme biçimlerini de tartışmaya açıyor.

“…Eskiden ‘Tutunamayanlar’ derdim bize, fakat sonra gördüm ki, ‘Tutunamayanlar’ tutunmaya çalışıp bunu başaramayanlarmış…

Ama biz öyle miyiz? Değiliz, eminim buna. Biz ‘Tutuşamayanlar’ız. Biz tutunmaya değil, tutuşmaya çalışıyoruz. Yanmak istiyoruz. Ölmek istiyoruz. Sisteme uymak istemiyoruz...”

Tutuşamayanlar akıcı dili, yalın üslubu ve şaşırtıcı kurgusu ile Barış Efendioğlu’nun edebiyatta ustalığa giden yolda emin adımlarla ilerleyeceğinin de sinyalini veriyor. Kitabın dikkat çeken bir diğer özelliği ise sıradışı çizimleri… Hande Canlı, çizimleriyle okuru insan psikolojisinin derinliklerinde bir yolculuğa çıkarıyor.

Acıdan ölenlerden acıyla söz edilmediği bir çağda, Tutuşamayanlar ayrılığa, ölüme ve edebiyatımızın her daim aykırı klasiklerinden “Tutunamayanlar”a bir saygı duruşu…

https://www.dr.com.tr/Kit...oman/urunno=0001785069001

görsel

yıllar sonra sözlüğe girmek

Bir de üzerine bir saat geçirince fark edilen değişiklikler karşısında internet görmüş ananeye döndürür:

- bir kere her şey şeffaflaşmış, eskiden sana kim artı kim eksi veriyor görsen kan çıkardı.
- takipçi olayı büyük eksiklikti tek tek kim ne girdi diye aratma zahmeti ortadan kalkmış.
- bir entry'nin kaç eksi kaç artı aldığını bilemezdin eskiden bu yüzden yok sen 10 oyla en beğenilen oldun yok ben 100 oyla oldum kavgaları olurdu, (ne saçmaymışız), o da ortadan kalkmış.

şeffaflık güzel olmuş, iyi olmuş da gizem de güzeldi sanki.

hüzünbazedit:
eskiden biri mutlaka çıkar "çalar saat mode on" derdi, bu entry'i girince, artık o da olmaz be, tüh!

yıllar sonra sözlüğe girmek

yıllar sonra mezun olduğun okula bir iş için yolunun düşmesi gibidir.

arkadaşlarının hepsi mezun, öğretmenlerin ise emekli olmuştur. aratırsın nick'ini hatırladıklarını, hepsinin son entry'si yıllar öncesinden kalmadır.

sol frame'e bakarsın, nick'leri incelersin, herkes yabancıdır.

format değiştiğinden şaşkın ve tedirginsindir, sağa sola tıklarsın, hiç bilmediğin garip pencereler, istatistikler, grafikler açılır.

"başlık takip"i bulursun zar zor, takip ettiğin başlıklara en son 3 yıl önce entry girilmiştir.

mesaj kutuna girersin sonra, hatırlamadığın kişilerle hatırlamadığın sohbetler görürsün, o an için çok önemli gözüken; polemikler, dedikodular, şimdi hiçbir şey ifade etmiyordur okudukların.

sanki bir rüzgar eser ekranla suratının arasından, toz topakları yuvarlansın diye beklersin ardından, yuvarlanmaz.

şöyle bir bakarsın ekrana, ne günler geçirmiştik burada diye düşünürsün, zirveleri hatırlarsın, olayları, insanları, yazıları...

etrafımızı saran her şeyin zamanla nostalji olarak anılacağını düşünürsün birden, korkarsın.

hep 10 sene öncesini özlemek belki insanın yazgısı diye düşünürsün, anı anlamlandırması 10 sene sürdüğü için kızarsın gri beyin hücrelerine, pis beyin hücrelerine, iğrenç beyin hücrelerine.

bir entry gireyim, bir başlık kondurayım ben de hazır girmişken dersin. yazarsın yazarsın. uzun süredir böyle özgür yazmadığını fark edersin yazmaya başlayınca, özlemişsindir büyük harf kullanmamayı, virgülleri noktalara tercih etmeyi, editörsüz olmayı.

sonra tamam yeter bitireyim artık ben dersin, "acaba halen edit kullanıyor mu insanlar?" diye merak edersin tam bitirirken. inadın tutar, tarzımı bozmam der, gülümsersin.

kendikendinekonuşanedit:

- arkadaş ne işin var senin sözlükte?
+ inan çok canım sıkılıyor hocu...
- git köşe yazarı falan oku, gündemle ilgilen biraz!
+ ama varoluş sıkıntısı?
- yemişim seni de varoluş sıkıntını da!

sevgililer günü

Tüm otisabilerin “Aman hocu bugün kimseye mesaj atmayayım, yanlış anlaşılır”,
Tüm cicişlerin “Acibik gubicik gobucuk cibicik”,
Tüm züğürtlerin “Hocu normalde 5 lira olan gülü 50 liraya satıyorlar, yine unuttum bir gün önce almayı”,
Tüm entellerin “Aslında bugün St. Valentine’nin bla bla bla”,
Tüm çiçek sepeti yönetiminin “Hocu bugün ki satıştan maaşları ödesek diğer günler hep kar zaten”,
Tüm yıllanmış aşıkların “Canım bugün kalabalık olur dışarılar, evde oturalım”,
Tüm karmaşık ilişki sahiplerinin “Hocu arasam şimdi biz sevgili değiliz diyecek, aramasam senin de beni ne olarak gördüğün belli diyecek, aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık” dediği,
Tüm yalnızların mutlaka bir şarkı veya şiir paylaşımı ile sübliminal mesaj verdiği, tüm özel günler gibi, sahip olduklarımızı değil yokluklarımızı yüzümüze vuran pek kıymetli sevgililer gününüzü kutlarım.

ellerime çiçekler yakışmıyor artık

ellerime çiçekler yakışmıyor artık... yoksa ben de biliyorum çiçek almayı, sevgi sözcükleri kurmayı... ama ellerime çiçekler yakışmıyor artık... yoksa ben de özledim bir buket papatya ve umutla bakan gözler ile her buluşmamızda seni mutlu etmeyi... ama ellerime çiçekler yakışmıyor artık...

evet donuk bakıyorum biliyorum, sürekli düşünceliyim, kızıyorsun buna, evet seni dinlemiyor gibi gözüküyorum, farkındayım, belkide artık hiç içten gülmüyorum haklısın...

gülümsemende hüzün var demiştin bana bakıp, o ünlü yazarın toplu eserlerindeki kapak fotoğrafına benzetmiştin bakışlarımı, afacan, bir yandan gülen ama bir yandan da hüzünlü...

çok üzdüler beni, esiri oldum farkındalığımın, baktığım her yerde kötülük gördüm, her zaman yanlış insanlarla karşılaştım, hep yanlışları sevdim...

ben çok çiçek aldım biliyor musun, hatta ilk seferinde çiçekleri kendim topladım, utana sıkıla uzattım sevgilime, çok sevindi, ya da öyle davrandı zira o çiçekleri tıpkı annemin babamın ona aldığı her çiçeği sakladığı gibi saklayacağını düşünürken ben, yere serilmiş örtünün üstünde unuttu piknikten dönerken, silkelenirken ise örtü papatyalarda uçtu gitti...

bir diğerine sürpriz yapmak için almıştım yine bir buket papatya, o beni arabada beklerken yanaşıp bir çiçekçiye, çok sevindi ya da öyle davrandı zira o çiçekleri arabamda unuttu, yaklaşık bir ay arabanın arka koltuğunda duran çiçekleri çürüdükten sonra ben attım arabadan...

birinin evine bir buket papatya ile gitmiştim, kapıyı çaldım, çok sevineceğini umuyordum, sürprizi iyice güçlendirmek için çiçekleri arkama sakladım, kapıyı açtığında suratında korku vardı, içeriden eski sevgilisi çıktı, büyük bir kavga sonrası çiçekleri klozete attım...

bir keresinde ki beni sanırım en çok o kırmıştır, uzun bir yurt dışı ziyareti dönüşünde, bavulları bir kenara fırlatıp buluşmaya giderken yine bir buket papatya almıştım sevgilime, önce çok sevindi, sonrasında başka bir hediye göremeyince, kavga çıkardı, "insan duty free'den bir parfüm alır, düşüncesiz" diye, aslında almıştım, ama bavulda kalmıştı, söylemedim, o parfüm halen evimde durur biliyor musun...

ilk kez çiçek verirken bir kıza gözlerim parlıyordu benim, sonra her çiçek verişimde daha az parladı gözlerim, daha da hüzünlendi gülüşlerim, ve artık öyle bir adama dönüştüm ki, ellerime çiçek yakışmıyor, bir çiçekçiye gitsem bana satış yapmayacaklar gibi hissediyorum, "sen artık çok şey biliyorsun; çiçek, aşk, gök kuşakları, çimenler, papatyalar artık senin için çok saf, sana yakışmaz" diyecekler diye korkuyorum...

haklılar bana çiçek satmamakla çünkü artık ellerime çiçek yakışmıyor, onca yaşanmışlıktan, onca kadından sonra, artık ellerime çiçek yakışmıyor, çiçek halen güzelliklere inananlara yakışıyor, halen saf kötülüğü görmemiş olanlara, halen umudu olanlara, bana ise hiç mi hiç yakışmıyor, okşadığı kadın saçlarından elleri nasırlaşmış bir adama hiç mi hiç yakışmıyor...

hani "seviyor, sevmiyor" diye yolarlar ya papatyaları, koparırlar ya beyaz yapraklarını, tütün içmekten sararmış gövdesinden, işte öyle yoldular tüm umutlarımı bir bir benden, ve bunu hep o kadar küstahça yaptılar ki, her koparışlarında içlerinden geçenleri duymak zorunda kaldım, "seviyor, halen seviyor, buna rağmen seviyor, enteresan sevmeye devam ediyor...".

bak yine çok konuştum, ama bil istedim ellerime çiçek yakışmadığını, çiçek güzeldir, ellerim ise çirkin, çiçek saftır ben ise kirli, çiçek anlamlıdır ben ise yitik, özetle ellerime çiçekler yakışmıyor artık... ellerim benim çok yorgun artık, o yüzden git be kadın başını başkalarına okşat artık.

yazarların kendilerine itirafları

O ana kadar ki çabalarım boşa gitmesin diye çabaladım hep daha çok ve o ana kadarkiler boşa gitmesin diye daha da çok taki ne için çabaladığımı unutana dek.

yazarların kendilerine itirafları

içten içe bilinen ama söylemeye korkulan kendin ile ilgili gerçeklerdir.

Ben başlayayım:

çölün ortasında kutup ayısı tarafından kovalanan bir bedevinin "taş yok mu, taş!!" diye çaresizce kumları eşelemesine benziyordu, tüm birlikte olduğum kızların arasında aşkı aramam.

ayrılık diyalogları

ama direkt ama endirekt aynı şekilde sonlanan, terk ediş, terk ediliş diyaloglarıdır.

- hababam sınıfının müziği gibisin biliyor musun?
+ anlamadım?
- aynı adamsın ama hızlı çalınca neşeli, yavaş çalınca hüzünlüsün...
+ ...
- içtiğinde yani akşamları neşelisin, sıcaksın. sabahları ise suratın beş karış, uzaksın...
+ ...
- bir kere de akşamınla, sabahın tutsun! bir kere de akşam yattığım adamla uyanabileyim!
+ inan ben de bunu başaracak kadını arıyorum...
- ben gideyim o halde?
+ ...
- ...
+ hoşçakal

neden kötülendiği anlaşılmayan entryler

Kitaplarımla ilgili ne yazsam mutlaka eksilenir, hayır umurumda değil benim zaten karmayla kurmayla işim kalmamış ama sözlükten doğan yazılar olduğu için bunlar uludağ'dan kösteği geçtim bir destek beklerdim. Yeni bir yazarsanız bu tip reklam kokan hareketler yapmak zorunda olduğunuzu bir gün aynı yola girerseniz sizler de göreceksiniz. Ne diyeyim, zor işler bunlar.

Zaten yıllardır nasırımdan çekmedim şu sözlükten çektiğimi kadar...

neden evlenmedim

devamı gelmiştir.

(bkz: gelmeyen pazartesi)

barış efendioğlu

(bkz: neden evlenmedim)
(bkz: gelmeyen pazartesi)
(bkz: experimental)

experimental

ikinci romanı bugün itibariyle yayınlanmış yazar.

Çocuklar gibi şen miyim neyim?

(bkz: gelmeyen pazartesi)

gelmeyen pazartesiler

Roman olarak yayınlanmış hali için (bkz: gelmeyen pazartesi)

gelmeyen pazartesi

Barış Efendioğlu'nun ikinci romanı. (Uludağ sözlük dilinde: experimental'in ikinci romanı)
ilk romanı için (bkz: Neden evlenmedim)

DR'da ön siparişe açılmıştır: http://www.dr.com.tr/Kita...oman/urunno=0000000687918

Görsel için: https://www.facebook.com/...66624/?type=3&theater

Tanıtım Bülteninden:

- Biliyor musun?
+ Neyi?
- Telefonuna dokunduğun kadar dokunmadın bana...
+ içtin mi sen?
- Günde kaç dakika okşuyorsun onun ekranını?
+ ...
- Keşke ben de dokunmatik olsaydım...

ilk kitabı Neden Evlenmedim'le büyük ilgi gören Barış Efendioğlu Gelmeyen Pazartesi'yle artık bizden biri olan; kaktüsleri çiçeklere tercih eden, giden sevgilisinin ardından, "Nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak!" diye bağıran, Susam Sokağı ile büyümüş, gömlek ütüleyemeyen, tombul elleriyle teknolojiye uyum sağlamaya çalışan ve bunaldıkça yollamadığı mektuplar yazan "Eksper"in hayatını kendi mizahi ve eleştirel üslubuyla anlatmaya devam ediyor.

Yaşlandıkça insan; bedavaya sahip olduklarını kaybedip, parayla sahip olabildiklerine kavuşuyor. Doğduğunda ailen var. Annen, baban, amcan, saçların, vaktin... Yıllar geçtikçe kaybediyorsun onları, parayla sahip oldukların geliyor yerlerine: Ev, araba, plazma TV... Doğduğumuzda çok zenginiz be hocam. Ne kadar kazansak da, fakirleşiyoruz zamanla.

heavy stage 4

Bu haftasonu Ankara'da gerçekleşecek çok sert müzik festivali.

Pazar günü ben de sahnede olacağım, çok ama çok sert müzik dinleyenleri bekleriz.*
https://www.facebook.com/events/1686139064938383/

neden evlenmedim

istanbul tüyap kitap fuarında 7 kasım cumartesi 15:00-16:00 ve 14 kasım cumartesi 15:00-16:00 arasında yitik ülke yayınları standında imzalanacak kitap.

experimental

Mynet Trend'de çok güzel bir derleme yapmışlar yazdıklarımdan. Hazırlayan kişinin ellerine sağlık. Duygulandım Pazar Pazar.

http://www.mynet.com/my/r...uzerine-10-hikaye-1062249

neden evlenmedim

Mynet Trend'de çok güzel bir derleme yapmışlar kitaptan. Hazırlayan kişinin ellerine sağlık. Duygulandım Pazar Pazar.

http://www.mynet.com/my/r...uzerine-10-hikaye-1062249

experimental

Ağustos sayısından itibaren "Headbang dergisi"nde yazmaya başladım. Köşemin adı "Ben de ona dedim ki". Okuyan olursa, yorumlarını bekliyorum.

https://www.facebook.com/...00003943341601&type=1